27 Şubat 2010 Cumartesi

birge -- adakizi!

Yeni bir dönem başlıyor. Hem çok heyecanlıyım hem de üzerimde kendinden emin bir sakinlik var. Muhtemelen pazartesi günü muhteşem bir bomba patlatacağım. Ama önce "ada kızı"nı anlatayım.

Biraz önce eve geldim, montumu çıkartmadan gidip adakizi.com'u aldım. Yeni Rakı'nın davetindeydik, fasıl ekibi vardı. Ufuk'a dönüp dedim ki "Biz Heybeli'de her gece mehtaba çıkardık veya ada sahillerinde bekliyorum çalarsa, onlar benim şarkımdır çünkü ben ada kızıyım!" Bunu dediğim anda ortamın da etkisinden olsa gerek bir ampül yandı kafamda. Ben ada kızıyım!!! diye :) Bu blogumu kapatıp artık adakizi.com'a taşınıyorum.

Efendim, bilmeyen kalmamıştır herhalde ama ben Heybeliadalı'yım. Ruhum oraya ait, yuvam orası. Birisi bana nerelisin diye sorunca göğsümü kabarta kabarta "Heybeli" diyorum. Gitmeyince özlediğim, uzaktan bakınca bile beni mutlu eden yerlerin en tepesinde geliyor Heybeli. Zaten hep söylerim, adasız denizsiz bir hayat olmaz diye!

Bu aralar pek bir yoğundum sevgili blogcuğuma uğramaya fırsat bulamadım. En son galata'da rakı zirvesini yazdım sanırım. Sonra bir yaş günü zirvesi ve bir ada sefası atlattık. Bu sabah yine Büyükada'ya giderek güne başladık. Daha sonra Yakup Abi'nin bizlere söz ver.
diği Gerçek Sofralar Gerçek Muhabbet'e katıldık.Sazlı, sözlü, vur patlasın çal oynasın millet kendinden geçti. Evren bir sürü resmimizi çekti, istiyorum onları (:
Sonracıııma, Aslı ve Eda inanılmaz tatlı hatunlarmış, onlarla tanış oldum. Bir de karşı komşum (ismini hatırlayamıyorum , eşek ben) ve Hakan Abi'yle güzel muhabbet ettik. Dönüşte de Murat'larla serviste geyik yaptık. Ufuk'u tanıyamadım bu gece. Sakin sessiz sevgilim gitti en son 9-8lik göbek atıyordu :S Kendinden geçti adam (:

Gerçi her zamanki gibi yine sapıtan insanlar oldu. En son hatunun biri ayakta duramayacak kadar sarhoş arabaya taşınıyordu. Bir sürü adam iki kelimeyi bir araya getiremeden boş boş saçmalıyorlardı. Sevmiyorum böyle ortamları. Hani, insanın yanında 3-4 arkadaşıyla uslu uslu içmesi güzel de kıçıyla içen insanlara direk sinir oluyorum. Adabıyla içmeyi öğrenin şu boku artık.Kendini bilmeyen insan kadar rahatsız edici bir şey yok.

Şimdi yatıyorum yarın brunch ve açım abi var. Vakit bulduğum ilk fırsatta adakizi.com'a taşınıyorum.

Ps. (bkz: eksisozluge bir daha gelinse alınacak nickler)(bkz: adakizi) :/

Bir fizy linkiyle bu yazımı da sonlandırmak istiyorum:
http://fizy.com/s/1ai9fp
(:

8 Şubat 2010 Pazartesi

pikih pikih sesim geliyür mü?

Telefonuma blog app kurdum ve hemen test ediyorum :) yorgunluktan geberiyorum şu anda. dün gece gkkk i dinleyecegim diye yine gece 3te yattim. sonra da sabah win7 sinavi icin erken kalkip calistim. evet ben ogrenciyken de "simdi uyuyayim yarin sabah kalkar calisirim"i basariyla uygulayanlardandim! sertifikami aldim, basariyla! sonra ofise gittim, baktim bir de ne goreyim!? mest raki'm gelmis :) uf'umla beraber guzel gunlerde icmek nasip olur insallah :) sonra is, kurs, ev... klasik bir pazartesi gununun sonu!

ps. bu arada 37737176392. rejimime basladim. cok nadir bir sekilde 1. gunumu sonlandirdim. hayattan sogudum :/ acim abi doyursun biri beni :(

7 Şubat 2010 Pazar

PMS: Padmé'yi Mahvetti Skywalker



Bir yandan gözüm Star Wars'ta, öteki yandan blog yazıyorum. An itibariyle höykürerek ağlıyorum çünkü youngling'ler dahil piç Anakin, order 66'i uyguluyor. Ulan küçücük çocuk onlar laaağn...
Yoda'cığım da hissediyor ama elinden bir şey gelmiyor... Padme de hala bu herife aşık... Hayatına mal oluyor herif :/

Ne zaman Revenge of the Sith'i izlesem, patatese dönüşüyorum zaten... Chewbecca gibi sesler çıkararak ağlıyorum :( 

Dünden beri sinirlerim bi ayrı bozuk. Zirve tek kelimeyle "berbattı". Ağzıyla içmeyi bilmeyen salağın biri bütün geceyi mahvetti. Ufuk onu evine bırakmaya falan gitti, o sinirlenecek, üzülecek diye ben gerildim. Sonra hesapta her zamanki gibi açık çıktı falan. Bir daha doğum günü zirvesinden sonra değil rakı zirvesi, muzlu süt zirvesine bile gitmek istemiyorum. Yine içim bişeylere çok kırıldı. Hevesim kaçınca toplayamıyorum. 

İyi ki dün yanımda Elçin ve Betty vardı. Ufuk gelene kadar beni sağlam tutan onlar oldu. Ufuk'un yanında ağlamak istemezdim ama onun sinirli ve üzgün olacak olması beni deli etti. Zaten sarhoş insanlardan da hoşlanmam, yüksek ses, pislik, hesap sorunları derken bütün gece ağladım. Ama Ufuk beni teselli etti. Geçti sonra... 

İçimden hiç bir şey gelmiyor bugün. Betty'i dinleyip uyuyacağım. Yarın sabah da Microsoft'un sınavı var. Bir kova sufle yemek istiyorum...



2 Şubat 2010 Salı

Blog ishali ve PuCca kardeşliği!

Blog ishaline tutuldum sanırım. 2 günde 3 blog yazmak pek adetim değildir ama bu aralar bir yazasım gelmiş benim. İş için yazdığım bloglar yetmedi, biraz daha debeleneyim burada dedim. Bir önceki blog yazım Mey Rakı’nın hoşuna gitmiş 14 Şubat’a özel Mest rakı göndereceklermiş. Bir de Yakup Abi sağolsun, 1 gecelik rakı sofrası ayarlamış. Gözümsün Yakup Abi! Sosyal medya’nın hastasıyım demiş miydim??


Neyse, yine klavyeye saldırmamın yanı kendimi Pucca ile karşılaştırmak istiyorum! Evet, buna cesaret ediyorum =) Şimdiden “Ay bu Pucca üzerinden prim yapmak istiyoooo!” diye yaygarayı basıcak insanlara şunu demek istiyorum: Fak Yu!

Bu tamamen yazı Pucca’yı ablam gibi gördüğümden yazılmıştır. Evet, sanırım Pucca benim asla sahip olamayacağım ablam. Okuduklarımdan çıkarttığım kadarıyla fiziksel olarak da benziyoruz.

Harbiden ben Pucca’ya karşı ciddi güzel duygular beslemekteyim. (Hayır, lezbiyen değilim sadece tek çocuğum.)(Ayrıca koç gibi erkekim var, hıh!) Hatunu okudukça “oha, harbiden lan!” ya da “ah ulan bana böyle olsa nası yırtardım hatunun ağzını burnunu” veya “eheh, ben hiç kıskanç değilmişim yav!” diye kendi kendime tepkiler veriyorum. Zaten benden başka bayaa bir insana böyle dedirtiyor ki, hayvan gibi takipçisi var ablanın. Helal ossun =)

Neyse dedim ya biraz benziyorum Pucca’ya diye, liste yapasım tuttu...

Fiziksel olarak, Pucca’da ben de açık tenli, renkli gözlü ablalarız. İkimizin de kıçından ve baldırlarından tombalak olduğunu son okuduğum blogundan teyit ettim. Hiç bir pantolon bana da olmuyor. Gerçi Pucca benden daha uzunmuş. 168 diyo. Ben sadece 1.58’im... Bastıbacak yani. O 55 kiloya indim diye seviniyor, ben de 55 kiloya çıktım ohaaaa diye dolanıyorum. Zira 48 kilocuk olduğum muhteşem zamanları hatırlıyorum... Aaah Aaaaah...

İkimizin de okul hayatı bayaa boktan geçmiş. Gerçi ben okuldan atılmadım hiç ama lise 1- lise2 arası kayıp pis dönemimdi. Sünger karaciğerimi o günlere borçluyum.

Sonracığıma onun süper halaları gibi benim süper anneannem var. Yaş ve deneyim itibariyle 3 halasını da çiğ çiğ yer. Gerçi kapıştırsak onları Pucca bir süre rahat eder sanırım.

Bir de tabii mantalite olarak bazen bakıyorum hık demişim Pucca’nın burnundan düşmüşüm. Onun erike dellenmeleri gibi ben de arada Ufuk için yeşeriyorum. Yeri gelir Özlem Tekin’den bile kıskanırım onu ben =) Hatun milletine güvenilmez kardeşim!! Zaman zaman da pembe hayaller kuruyorum, “ay böyle evimiz olsa, sonra şöyle olsa, böyle olsa diye”. Sonra ayılıyorum. Tıpkı sıcacık yataktan soğuk odaya çıkmak gibi duygularla başbaşa kalıyorum.

Pucca’yı keşfedeli 6 ay falan oluyor, arada atlaya zıplaya çoğu postunu okudum. PuCCa, şu hayatta kimsem yok sayılır (gerçi küçükken hep “abi” isterdim ben ama) ablam olur musun? `: iç parçalayan öksüz sezercik bakışı`

rakı keyfi de bir baska!

Yine iş yerindeyim, yayın yapıyorum. Presinplerim vardır!! Türkçe günü olmasına rağmen ibot'u kıramadım, yayın aldım. Türkçe playlistim bir ağır, bir damar, öyle böyle değil.Öğlen öğlen rakı sofrası kurdurtacağım millete. Cidden derdim olsa böyle çalmam ama hava kapalı falan bir ruhum kapandı.

Aslında bu aralar cidden bir rakı sofrası, muhabbet istiyorum. Cumartesi gününe Galata'da Ufuk rakı zirvesi açtı. Kısfmetse küfenin dibinde uf'um beni eve bıracak :) Rakı zirveleri güzel oluyor, muhabbeti sağlam arkadaşlar geliyor. Rakıyı her türlü içmeyi seviyorum sanırım ben. Hem böyle inceden Müzeyyen Senar eşliğinde, hem de milletle coşarak. Adalı olmanın da etkisi olsa gerek. En güzel rakılar da orada içiliyor be yav. İstanbul'u al karşına, tepende tepsi gibi ay, miss gibi hava. Mezelerin bile tadı daha güzel. Yeni Rakı da güzel. Evet, yazı özledim, sıcağı özledim. En bi kankalarımla Gökşin abi'nin yerinde balık olmayı özledim.

Ege'nin iki kıyısında da rakı içmiş insanım ben. Rakı kültürüm geniştir söylemesi ayıp! Ayrıca rakıyı da adabıyla içeriz, evelallah! Rakı adabı nedir? diyenleri ek$i'ye alayım. Eliniz değmişken bütün başlığı okuyuverin. Bir de nargile içme adabı vardır ki o çok başkadır. Neyse onu da sonra linklerim :) Neyse ne diyordum, hah rakı çeşitleri. Efendim, ben bu meretin tek, çift, tripıl damıtılmışını, sekini, buzlusunu, buzsunuzunu, dublesini, gözyaşını, "arak"ını, "raki"sini, boğumunu, anasonlunusunu, eriğini her bi şeyini içtim.

Raki demişken hemen bir anımı anlatayım, şimdi Girit'e ilk gittiğimde pansiyon sahibi beni "delikanlı" gördü. 1 küçük ploumari'nin üzerine oturttu beni karşısına, Girit'e özel "raki" çıkarttı. Şimdi belki bunu çipura olarak da duymuş olabilirsiniz, bir nevi saf rakı. Susuz, shot şeklinde içiliyor. Her yudum alev gibi iniyor gırtlaktan aşağı. (Zaten hava sıcak, temmuz ayı)... Bir shot aşağı yukarı bir duble alkol miktarı olarak. Amca oturttu, bende Yunanca kıt, onda da İngilizce var la yok arası. 4-5 shot sonra biz Nietzche üzerine bir muhabbete başladık aklınız durur :) Yunan raki'si de olsa açıyor dili mübarek.

Fakat yine de kendi Ada'mın, kendi dilimde muhabbetin ve Yeni Rakı'nın yerini tutamaz. Cumartesi gelsin artık. Hem stress atalım, hem rakı içelim.

Gerçi bizim kankalar gelsin, aşağıdaki günleri yad edelim!



1 Şubat 2010 Pazartesi

Benim hiç boş vaktim olmadı abiğ!


Benim kendimi bilmeye başladığım lise 2'den beri hiç boş, tembellik yapacağım vaktim olmadı ağbi. Yalan söylemeyeyim, 2005 yazında bir 2 ay boş vaktim olmuş olabilir. Ama onun dışında valla olmadı ağbi.

Lise 2-3 malum, hepimiz bir öss koşuşturmacası halindeydik. 180 dakikaya fikslenmiş bir hayat tarzımız vardı. Haftaiçi-haftasonu, yaz-kış demeden hayvan gibi çalıştık. "Ağğbi ben kalem oynatmadım, Boğaziçi'ne girdim" tipi insanlara kafa gömme isteğim o günlerden kalmadır. Yok öyle bişey. Yemişler sizi...

Neysem ondan sonracığıma, üniversiteyi kazandıktan sonra millet hazırlıkta keyif çatarken, bok varmış gibi  gittim hazırlığı 1 dönemde geçtim. Gece gündüz Toefl çözerek, nefret ettiğim sınıftan kurtuldum ama nooldu? Zaten sonrasında yine 3 dersten kalarak okulu 5 yılda bitirdim. Millet hazırlıkta laylaylom keyif çatarken ben C'de kod yazmaya çalışıp klavye parçaladım, Thomas Albu'nun önce İngilizcesi'ni, sonra calculus'u çözmeye çabaladım. Sonra tek boş yazımı yaşadım ve o günden beri durmadan koşturuyorum.

Sonra mühendislik eğitiminin en acı ve kanırtan yılları başladı. Sabah 9da derse girip akşam 6 buçukta sürünerek laboratuvardan çıkan ben, sabaha kadar yok organik raporuydu, yok operations projesiydi, yok vizeydi koşturup durarak eğitim hayatımı tamamladım. Bizden böyle kan aldıkları süre içerisinde, işletmelerin falan laylaylom o festival senin, bu parti benim koşturmaları da hiç sinirimi bozmadı, yersen.

Eğitim hayatım sadece eylül-haziran arasıyla sınırlı değildi. Sonra sevgili zorunlu stajlarım başladı. Stajlarım bitti bu sefer benim gönüllü olduğum arkeolojik kazılar, seminerler, projeler oldu. Yazlarım da böyle geçti. Üniversitenin son yılında haftada 2 gün dersi olan şanslı azınlıktandım. Geri kalan günlerde (haftasonu da dahil) okula gelip tez yazmak gibi bir hobim vardı. Gerçi harbiden bir hobim vardı, akşamları fotoğraf kurslarına gittim Fototrek'te. Sanırım kafayı yemememi sağlayan en büyük etmenlerden oldu bu. I <3 Nikon D60!

Okul bitti, 15 gün sonra çalışmaya başladım. Bu 15 gün içerisinde de evde oturamadım. Önce adaya taşındık evi temizledim (inşaat kabası pislik kalmış olan bir ev)(hatta 2 daire), sonra da Bursa'ya fotoğrafa gittik. O zamandan beri de öküz gibi fazla mesai yaparak çalışıyorum. Kaç defa günde 14-15 saat çalıştığımı bilmiyorum. (Mesela bugün de öyle çalıştım...) (Hayır, işkolik değilim, böyle çalışmak zorunda kalıyorum.) Bir de bunların üzerine Bilgeadam'da sistem adminliği kursuna gidiyorum geceleri. Bu da cidden hobi olarak yaptığım bir şey.

Velhasıl kelam, şöyle bir 2 ay falan biri beni uyandırmasın, uyuyayım istiyorum. Sadece kemiklerim değil, ruhum yoruldu artık... 

Eğer herhangi bir salatalık bana gelip, ay şunun şurası naaptın ki derse, gerçek hayatta da aduket atılabildiğine şahit olabilirsiniz. Ryu halt etmiş olur yanımda.

Ps. Millet üniversite hayatını, ay hede klübündeydim, hödö organizasyon yaptım, dünyanın 1231831 ülkesinde çılgın attım, jose ile sex on the beach yudumlarken xiong nu ile Tibet'te meditasyon yaptım diye anlattıkça da yeşilin türlü tonlarına bürünüyorum. Benim vaktim yoktu...

Ps2. Yatayım ben. Yarın sabah'ın köründe işe gideceğim.