24 Ocak 2010 Pazar

tavşan besleyene kılavuz

tavşan besleyen,
tavşanını birgün götürüp
tavşan yetiştiren birilerini bulup vererek terketmeye
hazır olmalıdır -
onlardan iyi bakacakları sözünü aldıktan sonra -
son bir kez dönüp bakmamak için kendini
zorlayarak, alelacele yürüyüp, çekip, gidip, - havuç
tohumlarını da götürüp
denize atıp ----

Oruç Aruoba



Dün gece uykum kaçtı hiç uyumadım. Ufuk'tan aldığım, Oruç Aruoba'nın Uzak isimli kitabını karıştırdım biraz. Tavşan besleyene kılavuz ve özlem çekene kılavuz olmak üzere 2 tane bölümden oluşuyor. Özlem çeken varsa, okumalarını tavsiye ederim.


Çok şükür ben şimdilik özlem çekmiyorum.


En azından bir kişi için... Yoksa her insan aslında bir şeyleri özlüyor. Sanırım ben Girit'teki günlerimi özlüyorum. İstanbul'un, Türkiye'nin karmaşasından uzakta, kemiklerle çalışırken mutluydum ben. Kemikler ukalalık yapmıyordu, kemikler bana abuk subuk şeyler yaptırmıyordu, kemikler dinlemeyi biliyordu, kemikler yargılamıyordu, kemikler 3000 yaşında ve saygındı. Beni her ne kadar akrep de soksa, üstümden çiyan da yürüse, sabah 6 gece 12 de çalışsam en mutlu olduğum yer Girit'ti. Sıcaktı, yazdı. Sürekli bızırdayan bir telefonum yoktu, kimse arayıp sormuyordu. Gudik gudik mailler gelmiyordu. İnsanlar ve yemekler güzeldi. Doğa mükemmeldi. Kalabalık yoktu. (ve 5 kilo daha zayıftım :) )


O günlerden bu şarkı kaldı bana.





Σήμερα με σκότωσες ξανά μετά από δυο φιλιά με πέθανες ξανά
"Bugün bana tekrar bir çift öpücük verecek ve beni tekrar öldürecek" gibi bir tercümesi var yanılmıyorsam.
Aaah okuyucum ah, o zamanlar sarhoş kafayla Nietzche felsefesi tartışabilecek kadar yunancam vardı :)
Her neyse, Girit'i ve o günleri özlüyorum.
----

Gece uyuyamadım pek dedim, devam edeyim. Kabus gördüm yine, sonra uykum kaçtı. Zaten gece 1'e geliyordu yatağa gittiğimde. Rüyamda bir iskelede duruyorum, masmavi mükemmel bir deniz var. Ama yüzmeyi bilmiyormuşum. Diyorum ki içimden, ya çok derin burası şimdi atlarsam boğulurum. Fakat bir tarafımda "Atla, nasıl olsa yüzersin, yüzemezsen de seni kurtarır" diyor. (Kim kurtaracak beni bilmiyorum). Sonra "atla" diyen tarafıma inanıyorum ve bütün cesaretimi toplayıp atlıyorum.
Fakat taş gibi batıyorum. Hareket edemiyorum, çırpınamıyorum. Öyle dibe doğru gidiyorum. "Hani kurtaracaktı? Nerede o?" diye yukarı bakıyorum. Ben dibe doğru giderken biri bana iskeleden bakıyor. Gözlerimin taa içine bakıyor ama herhangi bir hareket yapmıyor...

Nefes alamayarak uyandım. Sonra da uykum kaçtı. Öldüğümün farkında olarak ölmek en büyük korkum. Yaşlanıp, 120 yaşında Alzheimer falan olup kendimi bilmeden ölmeyi planlıyorum :)
----


Bugün Ufuk'la Ehl-i Keyf'e gideceğiz.Fotoğraf makinamı da almak istiyorum umarım bir problem çıkmaz. Dün mia'nın harika resimlerini çektim.
Tekrar yüklemeye üşeniyorum o yüzden buraya tıklayıp görebilirsiniz.

Şimdi yayın alıyorum, en yakın zamanda görüşmek üzere :)


PS. Sözlük'e bakınca mutlu oldum =)

0 yorum: